Baglama Üstadi Muzaffer özdemir ile röportaj
"Deneysel Çalışmalar Yapmayı Seviyorum"
SORU: Öncelikle yaptığınız müziğin adı nedir, nasıl tanımlıyorsunuz, son albümünüz ne kadar sürede oluştu, kurguladığınız şekilde oldu mu?
CEVAP: Bu ilginç bir soru. Doğru söylüyorsun, her şeyi kurguluyor ve bir albümde ne yapılması gerekiyorsa
onu yapıyoruz. Genel anlamda sanatsal gidişatımla ilgili olarak bence olmayan bir çalışmaydı.
Bugüne kadar 10 albüm albüm yaptım; bunların çoğu deneysel çalışmalardı. (Albümlerimde) Anadolu müziğini, enstrümanlarla ve deneysel tarzda yorumladım. .... Ancak (deneysel tarzda yaptığım çalışmalarla) Anadolu Halk Müziği dinleyicisi, türkü dinleyicisi ve tasavvuf dinleyicisiyle buluşmak pek de mümkün olamıyordu.
Aradaki mesafeyi ortadan kaldırmak istedim ve deneysel çalışmaların yanı sıra başka çalışmalar da yapma gereği hissettim. 3 yıl önce söz ve müzikleri bana ait olan 'Muzaffer Özdemir türküleri' isimli bir albüm yaptım. Adından da anlaşılacağı gibi bu albüm bir türkü albümüydü. Bu (albüm) türkü dinleyicisiyle buluşmak için yapılmıştı.
Geçen sene de nefesler isimli bir albüm yaptım. Burada bahsi geçen nefesler; alevi, Bektaşi, Mevlevi nefesleriydi. Bu da nefes dinleyen dinleyiciyle buluşmak için yapıldı.
Ancak benim esas hedeflediğim, kendi ruhumu ifade ettiğim çalışmalar; deneysel çalışmalardır.
Ben, bugünkü çalışmaların ve gelecekte yapılabilecek çalışmaların üstüne bir şeyler ilave edebileceğim tarzda deneysel çalışmalar yapmaktan keyif alıyorum.
"Kültür Olarak Türk Halk Bilimine Yaslanıyorum"
SORU: Çok araştırıcı bir insan olduğunuzu biliyorum. Yaptığınız müziği türkü olarak mı adlandırıyorsunuz?
CEVAP: Türkümsü, türkümsü
SORU: Şarkı sözleriniz şiir tadında bu yönüyle türküler kadar kalıcı. Bunun yanı sıra sizin müziğinizde, bir başkaldırının ve rock müziğin olduğu da söyleniyor. Ne dersiniz?
CEVAP: Evet rock diyenler ya da Muzaffer Özdemir müziğini caz olarak tanımlayanlar var. Aslında sorunuzun cevabı, sorunuzun içinde de var. Gerçekten de yaptığım müzik, tam olarak türkü değil. Ancak yaslandığım zemin Anadolu insanının kültürü yani Türk Halk bilimi. Benim müziğimde farklı bir "Muzaffer Özdemir" tavrı olduğunu söyleyebilirim. Bu kendini özellikle enstrümanlarda hissettirirse de aynı tavrı türkü söylerken de hissettiririm.
"Ben Enstrümanın Her Yerini Çalıyorum"
SORU: Toplumsal evrimle beraber ele alındığında; geçmişten bugüne yaşadıklarınız, müziğinize nasıl yansıdı. 15-20 sene evvelki Muzaffer Özdemir müziğe nasıl bakıyordu, o günlerde yaşanan olaylardan müziğiniz nasıl etkiliyordu Şu an bulunduğunuz konumdan müziğe nasıl bakıyorsunuz?
CEVAP: Eğer bana istediğiniz bir soruyu söyleyin sorayım deseydiniz bunu sorun derdim.
Ben çocukluğumdan beri sazın klavyesini (sapını) kullanarak müzik yapan bir insanım. Hatta uzunca bir süre sazın burguları hariç her yerini çalıyordum. Yaylarını, tellerini… Sazı bazen yaylı saz, bazen de perküsyon aleti gibi kullanıyordum.
Sazın neresine dokunursak dokunalım, farklı bir ritim alır, farklı bir ses duyarız. Bu dönemde (arayış yıllarında) çok saz kırdım elbette. Neyse soruya dönelim. Benim sazın klavyesini (sapını) kullanmam insanlara ilginç gelmekle beraber eleştiri de alıyordu.
"Saz klavyesinden (sapından) çalınır mı? Saz bizim kutsal enstrümanımız; ulusumuzun toprağımızın sazı, öyle dalga geçer gibi çalınır mı? Sapla çalmak ne demek, elle öyle hareketler yapılır mı?" gibi yorumlar yapıldı.
Müzik dünyası içinde ve özellikle de bağlama çalan vatandaşlar tarafından; biraz da haset içeren bir yaklaşımla "Bu adam sazla dalga geçiyor, saz öyle çalınmaz; Sazı doğru dürüst çalmasını bilmediği için öyle çalıyor" gibi eleştiriler yapıldı.
Ama ben biliyordum. Biliyordum ki, (bir gün gelecek ve) oradan başka yere çıkılacak, bir zenginlik elde edilecek. O yüzden o dönemdeki eleştirilere aldırış etmeden yoluma devam ettim. Sonra haklı çıktım.
(Bağlamanın klavyesini kullanarak yaptığım) bu çalışma spontane bir şekilde (kendiliğinden) halkın ilgi ve nazarında çok büyük bir ilgi ve sevgi görünce, (o güne kadar) beni eleştirenler eleştirilerini geri çektiler. (Diyebilirim ki) şu anda, Türkiye'de ve gurbetçilerimizin yaşadığı Avrupa ülkelerinde; saz çalan bütün amatör ve profesyonel müzisyenler bağlamayı benim gibi çalmaya çalışıyor. Hatta henüz (yeterince) saz çalamayan bir sürü insan, albüm fotoğraflarında ve afişlerinde bağlamayı sapından çalıyor gibi fotoğraflar çektirdi ve çektiriyor.
(Geçenlerde) popüler bir bağlama virtüözü (normalde); sazın klavyesini dik tutarak saz çalmadığı halde yaptığı albümün kaset kapağında (kartonetinde) ve albüm afişlerinde sazı dik tutup çalıyormuş gibi fotoğraf çektirmiş.
Bütün bunlar şunu gösteriyor; Bağlamanın bu şekilde kullanımını kabul ettirmek benim için zor olsa da kabul edildi.
“Sanat ve spor bilimin gülen yanaklarıdır”
SORU: Her evde bir bağlama olsa kültürümüzde nasıl bir etkileşim olur, nasıl bir güzellik katar?
CEVAP:Bağlama şart değil, ama her evde bir enstrüman olsa tabii ki iyi olur. Çünkü spor ve müzikle uğraşmak insanı zenginleştirir.
Bence sanat ve spor bilimin gülen yanaklarıdır. Enstrüman dosttur; insan gibi, kitap gibi iyi bir dost.
"Anadolu’daki insanlar, Türkiye’deki insanlar müzik dinlemiyorlar, laf dinliyorlar"
“Asıl olan Nefestir"
Ses çıkarmak nefes alıp vermenin başak ifadesidir. İneklerde ses çıkarır, ama asıl olan nefestir. Enstrüman (çalmak demek) sesi bilinçli olarak yönlendirmek demektir.
(Enstrümanlar) nota dediğimiz şeyi içerir ve notalar da (uyumlu bir) ses düzeneği oluşturur.
Sanat ve Görsellik: "Bağlama Evrensel Bir Enstrüman Olarak Kabul Edilmiyordu"
SORU: Bağlama sizce evrensel bir enstrüman mıdır? 50 ye yakın ülkede konser vermişsiniz, yabancı müzik otoriteleri ve (Türk kültürünü tanımayan diğer ülke vatandaşları sizin müziğiniz hakkında nasıl yorumlar yaptılar?
CEVAP: Burada iki soru var. Birincisi bağlama uluslararası müzik dünyasında kabul edilen bir enstrüman mı? (Hayır) öyle bir şey yok. Bunu hem yapılan müzikal çalışmalardan anlıyoruz hem de pratikte görebiliyoruz.
Bakın internette 3 tane enstrüman bankası var. Orada ilkel enstrümanlardan modern enstrümanlara kadar her türlü müzik aletini görebiliyorsunuz. Ancak evrensel enstrüman bankalarında bağlamanın resmine bile rastlamıyorsunuz. Demek ki bağlama, enstrümandan sayılmıyor.
Peki haksızlar mı? Hayır çok haklılar. Çünkü hareketsiz oturarak çalınan, görünüş olarak sapı ve telleri olan yuvarlak bir şey bağlama. Birileri 5 dakika, 10 dakika ya da günlerce aynı şekilde oturup aynı şekilde tutarak aynı el hareketlerini yapıyordu ve görsellik yoktu. Böyle bir müzik aleti olmaz… Bununla (yapıla geldiği üzere) müzik yapılmaya devam edilemezdi.
Anadolu’da ve ülkemizde (yoğun olarak) müzik dinlendiğini söylemek bile kolay değil. Ülkemizde insanlar (genellikle) müzik dinlemiyorlar, laf dinliyorlar. Söz dinliyorlar. Söz de değil, kibar oldu. Yerde sürünen bir şey, laf dinliyorlar, laf.
Somut örnek vereyim ben size; iyi kötü üstat sayılan bağlamacıların yaptığı enstrümantal albümler satmıyor. Hiç satmıyor. Yani Türkiye’de insanlar müzik değil laf dinliyorlar.
SORU: İnsanlar laf dinledikleri için ya da enstrüman bankalarında yer almadığı için bağlamamız enstrüman olarak sayılmıyor mu?
Cevap: Sayılmıyor, sayılmazdı.
"Bağlama Adı Nereden Geliyor?
"Dede Korkut kopuzun sapına misinaları bağlayıp bağlayıp bağlama haline getirdi ki bağlama adı da zaten oradan geliyor"
SORU: .Çok satan albüm iyi albüm iyi albüm müdür?
CEVAP: O başka bir soru. Bağlama; eskiden enstrüman sayılmıyordu, (şimdi sayılıyor). Bunu anlamak için bağlamanın tarihsel gelişim sürecine bakmak gerekir.
Bağlama kanatları olan bir enstrümandır, yağmur gibi yağar, nehir gibi akar, rüzgar gibi eser, ağaçlar gibi çiçekler açar.
Bağlama tarihinde 3 büyük gelişme dönemi vardır.
Bunlardan birincisi çok eskilere dayanır. Birinci büyük gelişme Dede Korkut'un kopuzun sapına misinaları bağlayıp bağlayıp bağlama haline getirmesidir ki bağlama adı da zaten oradan gelir. Dede Korkut; klavye üzerinde kopuzun seslerini bölmüştür. 2. gelişme; Nida Tüfekçi önderliğinde, yüzyıllar sonra bağlama etüdü yazılmasıdır. 3. gelişme de bağlamaya görsellik katılması ve farklı bir çalma tarzı geliştirilmesi oldu.
Ben her enstrümanın görsel bir yanı olması gerektiğini düşünüyordum. 35 yıldır müzik yapıyorum ve bağlamanın dinlenmesi için yenilik yapmak gerektiğine inanıyordum.
Bağlama artık görsel bir enstrümandır; Bağlama kanatları olan bir enstrümandır, gerektiğinde yağmur gibi yağar nehir gibi akar, rüzgar gibi eser, ağaçlar gibi çiçekler açar. Bu artık herkes tarafından kabul edildi.
Ta için; "Sponsor Bulamıyorum"
SORU: Altı Enstrüman icat etmişsiniz, bunlardan en çok "Ta"yı önemsiyorsunuz , Ta'yı henüz bilmeyen okurlarımız için bize biraz anlatır mısınız? Ta nasıl bir alettir, neden konserlerinizde "Ta" yı sıklıkla kullanmıyorsunuz? Ta için neden “doğunun piyanosu" tanımlaması kullanılıyor? Kısaca Ta ve ta hakkında her şey?
CEVAP: (Ta'ya konserlerimde sıklıkla yer veremiyorum çünkü Ta için) sponsor bulamıyorum.
Ta’nın en önemli iki özelliğini söyleyeyim. Birincisi benim tarafımdan yapılmıştır ikincisi de şu anda ses hacmi en geniş enstrümandır.
Enstrumanlar dünyasında piyano çok saygın bir alettir. Piyanonun saygınlığı ses hacmi en geniş (oktav genişliği en yüksek) alet olmasından kaynaklanıyordu.
Şu anda piyanodan 1,5 oktav daha geniş olan tek bir enstrüman var. O da Ta… Ta için bu sebeple, doğunun piyanosu dediler. Bu çok hoş bir betimleme. Evet "ta" doğunun piyanosudur
Anadolu Müziğinin Elçileri: Okay Temiz, Barış Manço, Muzaffer Özdemir, Fazıl Say...
SORU:Türk müziği dendiğinde akla gelen dünya çapında isimler var mı, evrensel bir müzik dili yakalamak için neler yapmak gerekir.
CEVAP: İlk aklıma gelen Okay Temiz. Anadolu müziğinin dünyada kendisini kanıtlamasında Okay Temiz’in çok büyük katkısı var. Hem müzikal doku olarak hem de pratik olarak katkısı var. Okay Temiz 40 yıldır dünyayı gezen ve pek çok ülkede konserler veren bir sanatçı. Üstelik Anadolu Jazz yapıyor. Anadolu müziği yapıyor. Sanırım Okay Temiz’in yanı sıra Barış Manço'nun da epeyce bir etkisi oldu. Söylemek gibi olmasın bir 30 yıldır da ben geziyorum. Evet dünyanın her yerine gitmedim. Dünyanın yarısına gittim belki ama o yarısına da defalarca gittim. Bu açıdan Anadolu müziğinin müzik elçilerinden biri de ben oldum. Ayrıca Fazıl Say'ın da hakkını teslim etmek gerek. Fazıl Say’ı da hürmetle analım. O da Anadolu’ya dayanıyor doku olarak.
Hıncal Uluç'un Yazıları, Kültür Bakanlığı ve Var Olmanın Dayanılmaz Tepkisizliği
"Muzaffer Özdemir anlatılmaz Görmek Lazım"
SORU: Devletin siz ve sizin gibi sanatçılara üretkenliğinizin sürekliliğini sağlamak adına yapmış olduğu katkılar var mı ve bu konuda sizin eleştirileriniz neler?
CEVAP: Fazıl Say'a yapılanları biliyorsunuz, aynısı bana da yapıldı. Fazıl Say'a yapılanlar (Fazıl Say bana göre daha göz önünde bir insan olduğu için) kamuoyuna yansıdı.
Bana yapılanlara bir örnek vereyim,
Cemal Reşit Rey'de "Ta" ile konser verdiğimde, sağ olsun Hıncal Uluç benimle ilgili Kültür bakanlığına yönelik "Avrupa, diyorsanız, Muzaffer Özdemir"i Avrupa'ya taşımalısınız diye bir yazı yazmıştı, Bu yazı Kültür bakanlığı üzerinde hiç bir etki yaratmadı. Bir süre sonra Hıncal Uluç bana durumu sordu ve Kültür Bakanlığına yönelik olarak bir yazı daha yazdı. Kültür Bakanlığı da diğer bakanlıklar gibi kurdele kesmek ve ihaleleri takip etmekle meşgul olduğu için olsa gerek, bu yazı da bakanlık üzerinde hiç bir etki yaratmadı. Zaten Kültür Bakanlığı sadece gölge eder başka bir şey etmez.
"Tek Bir Konuyla İlgileniyorum; Üretmek, Üretmek, Üretmek"
SORU: Müzik piyasasındaki sıkıntılarınız neler, Ekonomik kriz, ülkeler arası anlaşmazlıklar, savaşlar, sıradan insanları da etkiliyor. Peki bunlar sanatçıyı farklı bir duyarlılıkla mı etkiler? Siz sanatçı olarak nelerden etkileniyorsunuz?
CEVAP: Bunları ben bilemiyorum. Çünkü ben tek bir şeyle meşgulüm: üretmek, üretmek, üretmek. Ben, 3-5 bin yıllık bir Anadolu kültürünü arkama alıp, 3-5 bin yıllık bir geleceği önüme koyarak üretmeye çalışıyorum. Bakın, ben ayağında ortopedik sorunları olan bir arkadaşınızım.; ayağımın sızısını duymamaya çalışarak çalışıyorum Nasıl ki ayağımın ağrısını duymamaya çalışıyorsam aynı şekilde bu gibi günlük gelişmelerden ve politikadan da uzak durmaya ve etkilenmemeye çalışıyorum.
SORU: Şiirinizle kitaplarınızla ve müziğinizle tamamen kendinizsiniz, özgünsünüz , bunun sırrı ne?
CEVAP: Her insan özgündür, ben sadece Muzaffer Özdemir'le sizi buluşturmaya çalışıyorum.
SORU: Müzik dersleri veriyorsunuz, nasıl bir öğretmensiniz, aslında öğrencilerinize sormak lazım ama:)
CEVAP: Ben sadece yol gösteririm, trafik polisi gibi. Öğrencilerime, enstrüman çalmanın yanı sıra, Dede Korkut'tan, Yunus Emre'den Mustafa Kemal'den aldığımız dokuyu da iletmeye çalışırım.
"Biz 11 Kişilik İyi Bir Ekiptik; Sezen Aksu, Sertab Erener, Levent Yüksel, ..."
SORU: Diğer sanatçı arkadaşlarınıza şiir ve bestelerinizi verirken nelere dikkat edersiniz?
CEVAP:Ben vermiyorum, kendileri alıyorlar. Ben ürettiklerime herkese veririm. Amaç bu zaten. Üretmek ve paylaşmak.
SORU: Bu güne dek hangi sanatçılarla ortak çalışmalarınız oldu? Kimlerden etkilendiniz, kimleri etkilediniz.
CEVAP: Bir dönem Sezen Aksu, Uğur Yücel ve Levent Yüksel'le bir çalışmamız olmuştu, güzeldi. Onun dışında bağlama çalan herkesi etkilemişimdir.
SORU: Sanatçıların bir şey üretmesi , için ille de zoru görmesi mi gerekir?
CEVAP: Hayır bu şart değil. Çok iyi şartlarda yaşayıp da çok duyarlı ve güzel eser veren insanlar vardır. Öte yandan çok zor şartlarda yaşayıp zorlukları farkına vardığı ve yeteneği olduğu halde bunu kullanmayan insanlarda var. Kısaca sanat ve üretim insanın dünyaya ne kadar aydınlık bir pencereden baktığıyla ilgili. Niyetiyle ilgili.
"Sanatçıların Özel Hayatlarıyla Değil Onların Sundukları Işıkla İlgilenmek Lazım"
SORU: Muzaffer Özdemir müzik dışında neleri sever, nelerden hoşlanır?
CEVAP:Okumak okumak okumak, son yıllarda okumak ve yazmak benim işim oldu, fabrika gibi üretiyorum.5 ayrı yerel gazetede köşe yazarlığı yapıyorum.16 tane kitabım var.
Toplum sanatçının verdiği ışığa yönelmeli
SORU: Sanatçıların dünya görüşleri değiştiğinde normal bir insandan daha fazla tepki alabiliyor. Böyle bir durumda sanatçı nasıl davranmalı? Toplum sanatçıyı nasıl görmeli.
CEVAP: Toplum sanatçının verdiği ışığa yönelmeli. Sanatçı Muzaffer Özdemir'le vatandaş Muzaffer Özdemir i birbirine karıştırmamalı. İnsan olarak hiç birimiz dört dörtlük değiliz. Ben de değilim. Yani toplum; sanatçıların açtığı ufukla yol bulmalı, hayatlarıyla değil. Sözün özü hepimiz birbirimizin hayatlarını kolaylaştırmalıyız.
Hem kim niçin bir sanatçının özelini merak etsin ki? Bunun kime ne yararı olabilir? Kısaca buna gerek yok, üstelik bu doğru bir davranış da olmaz. Bence toplum bir sanatçının özeliyle ilgilenme hakkını kendinde görüyorsa mahalle bakkalının da tüpçüsünün özel hayatını da merak etsin.
Bunlar hoş şeyler değil. İnsanlar sanatçıların verdikleri eserlerle sundukları aydınlıkla ilgilensin, gereksiz konularla canlarını sıkmasın, kimsenin özel hayatıyla fazlaca oyalanmasın.
SORU: Hayal kurmak, umudun da göstergesidir, sizin bundan sonra hayata geçirmek istediğiniz düşünceleriz neler?
CEVAP:Çok biriktirdiğime inanıyorum, temiz şeyler biriktirdim. Yazmak istiyorum.
SORU: Sizin eserlerinize bakınca "Bir sanatçı daha ne yapabilir diye düşünüyor insan" Ancak süreç bitmiyor ve devinim devam ediyor. Gelecek planlarınız neler? Dinleyicileriniz sizi nerelerde izleyebilir?
CEVAP:Bu yıl 35.sanat yılımı kutluyorum. Yaklaşık 20 ilde etkinliklerimiz olacak. 22 Kasım Cumartesi günü Mecidiyeköy'de Park Restoranda sanatçı arkadaşlarımızla çalıp söyleyeceğiz .
SORU: Şu ana kadar ben size bir şeyler sormaya çalıştım. Peki sizin söylemek istediğiniz herhangi bir şey var mı?
CEVAP:Söylemek istediğim çok şey var ve onları da önümüzdeki yıllarda çıkacak kitaplarımda söyleyeceğim.
-Sevgili Muzaffer Özdemir aklınızın aydınlığına sorular sorduk, teşekkür ederiz.
Röportaj: Figen Füsun Pehlivan
Görüntü yönetmeni ve Kurgu: Tevfik Elçioğlu
Genel Sayfa Editörü: Tevfik Elçioğlu